Ya da kapatmak için ESC tuşuna basınız.

Medeniyetin Beşiği: Bereketli Hilal

20 Şubat 2023 Okuma Süresi: 12 dakika

Medeniyet belli vakalara karşı reaksiyonlarımızı belirleyen, insanlarla olan bağlantımız, hayat tarzımızla ilişkili bir kavram. Dilimizde farklı anlamları olan bu kelime hem insana nezaketli ve görgülü olmasını temin eden kurallara hem gelişkin ve muasır olmaya hem de benzer ritüellere sahip toplumlara denmeke. Türkçe’ye Arapça’dan geçen bu kelime kökeni itibariyle “şehirli” anlamına gelmektedir. Böylece terimleşmesini tamamlayıp günlük dilde kullanımı yaygınlaştıktan sonra sıkça daha küçük ve sözde daha az gelişmiş kültürlerin aksine, genellikle daha büyük ve daha gelişmiş bir kültür olarak anlaşılmıştır. Bu bağlamda medenî terimi hem sosyal hem de siyasal bir kelime gibi görünür. The Philosophy of Civilization (1923) adlı eserinde Albert Schweitzer ise kelimeye iki ana hat çizer: biri tamamen maddi, diğeri maddi ve etik. Dünya krizinin insanlığın etik medeniyet fikrini kaybetmesinden kaynaklandığını savunan Schweitzer: "terakkinin her alanda gerçekleşmesinin ancak medeniyyetin bireylerin manevi mükemmelleşmesine yardımcı olmasıyla söz konusu olacağını ve insanın tavrında ve bakış açısında kaydettiği tüm ilerlemelerin toplamı olarak medeniyyete bakıldığında mutlu bir medeniyyete zemin hazırlanabileceğini" savunur. Yorumlamaların ötesinde genel kabul görmüş terimsel anlamı doğrudan Antropoloji ve Etnoloji’ye, dolaylı olarak ise Politika ve Sosyoloji bilimine ait olan kelimenin batı dillerinde karşılığı civilization şeklindedir. Terim Batı’da civil (nazik) kökünden türetilmiştir ve Latince’den Eski Fransızca’ya geçip Avrupa’daki dillerde yerini almıştır. Peki gündelik yaşamda sıklıkla işittiğimiz bu medeniyet nerede doğmuştur? Nasıl ve ne şartlar altında var olmuştur? Ne zaman ve kimler vasıtasıyla çeşitlenmiştir?

Bugün modern tarihçilerin ve Antropoloji, Arkeoloji gibi diğer branşlara mensup akademisyenlerin kullandıkları bir tabir var: Bereketli Hilal. Bereketli olması bakımından zirai bir anlama atıfta bulunan kelime hilal şeklinde olmasıyla da kartografik ve coğrafi bir sınırı ifade eder. Nihayet ismi yaratan bir arkeologtur. 1916'da Amerikalı arkeolog James Henry Breasted (1865-1935) tarafından ortaya atılan 'Bereketli Hilal' tabiri artık Ortadoğu'yla ilgili tüm kitaplarda yerini alacak kadar yaygınlaştı. Breasted'in iddiasına göre medeniyet Bereketli Hilal’de doğmuştu. Bu bölge hem eski Mısır’ın hem de Avrupa uygarlığının beşiğiydi: "Uygarlık Doğu'da doğmuştu ve erken dönem Avrupalıları onu oradan temin etmişti."

1916'da Amerikalı arkeolog James Henry Breasted (1865-1935) tarafından ortaya atılan 'Bereketli Hilal' tabiri artık Ortadoğu'yla ilgili tüm kitaplarda yerini alacak kadar yaygınlaştı. Breasted'in iddiasına göre medeniyet Bereketli Hilal’de doğmuştu. Bu bölge hem eski Mısır’ın hem de Avrupa uygarlığının beşiğiydi

Breasted haksız sayılamazdı. Bölge gerçekten “medeniyetin beşiği” olma unvanını hak etmektedir. Hatta antik dünyanın tarihi için büyük ölçüde, güneydeki bozkırlardan çıkan Bereketli Hilal yerlileri Sami soyu ile kuzeydeki bozkırlardan çıkıp güneydeki soyu temsil eden ve kadim uygarlıklara karşı koyan kuzey Hint-Avrupa soyu arasındaki mücadeleden oluşmuştur bile denebilir. Peki neden medeniyetin ilk izlerine kuzeyde değil de Berektli Hilal’de rastlıyoruz?

Cevap kesinlikle daha öncesinde insanların orada bulunduğu değil. Çünkü medeniyetin oluştuğu zamana baktığımızda dünyanın hemen hemen her yerinde aktif bir yerleşim gözlemleyebiliyoruz. 14 milyar yaşındaki evrenin 4,5 milyar yaşındaki dünyasının 200 bin yaşındaki kendimize insanoğlu dediğimiz sakinleri olarak medeniyeti sadece 10 bin yıl kadar evvel kurduk. Evrimin bir sonucu olarak 225 milyon yıl öncesine dek kıtalar tek bir haldeyken, türümüz deniz aşırı yerlerde de var olmuş ve buna bağlı olarak birbirinden izole kitleler meydana gelmiş ve bir çok etken dolayısıyla hem fiziki hem de mental olarak farklılıklar göstermişti. Bilindiği üzere “Homo Sapiens Sapiens” türü, bugün dünyadaki hakim insanın tek ortak atasıdır. Bu türün varoluş macerasına ilkin Afrika’da Etiyopya dolaylarında başladığı biliniyorsa da medeniyeti kurmak için biraz daha yer değiştirmesi, iklimlerin değilmesi ve çağ atlanması gerekiyordu. İşte bu göçler, iklim değişiklikleri ve çağlar sonrasında insanın ilk ortaya çıktığı Afrika’dan daha farklı bir coğrafyada medeniyeti inşa ettiğine tanık oluyoruz. İnsanın medeniyeti kurduğuna hükmettiğimiz, yani dolayısıyla kültürü yarattığını tahmin ettiğimiz yer Bereketli Hilal’e denk düşmektedir ki biz de bu sebeple başlığımızda ondan Medeniyetin Beşiği olarak bahsettik. Zira burada tarım ile insanlığın toplumsallaşmayı başlattığı ve ekinlerin transferiyle gelişen imece sayesinde kültürün, toplumsallaşan insanın da kültürelleşmesiyle medeniyeti meydana getirdiği söz konusudur. Çünkü tarımla 20 bin yıl öncesinden beri sadece yabani bitkileri toplamak suretiyle uğraşan insanlık uzun bir dönem geçtikten sonra bitkileri ehlileştirerek ev ve toprak arasındaki kısa mesafe sayesinde boş zaman kazanmıştır. Bu da toplum içindeki etkileşimi tetiklemiş ve kültürü doğurmuştur. Kültür ve toplumsallaşmanın ayrılmaz parçası medeniyet de böylece varlık sahası kazanabilmiştir.

Kültür, toplumsallaşma ve medeniyet aslında insan ırkının dünyadaki yaşamına kıyasla çok genç tabirlerdir. Zira medeni hayatın ilk izlerine rastladığımız zaman Tarım Devrimi’ne denk düşmektedir. Tarım Devrimi yaklaşık 10.000 yıl önce, Dicle ve Fırat arasındaki sözde Bereketli Hilal'de son Buzul Çağı'nın sona ermesiyle başladı. Tarım ayrıca daha sonraları veya takriben aynı dönemlerde, muhtemelen bağımsız olarak Çin'de, Nil kıyılarında ve Yeni Gine’de de gelişecekti. Ancak kendisine toplumda tutunacak bir gelenekleşme ortamı yaratacak ilk yer olma ünvanını alamayacak kadar geç bir tarihte tarım geleneğini oralarda gözlemleyebilmekteyiz.

Bereketli Hilal, Basra Körfezi'nin kuzey kıyılarından Mezopotamya'ya ve Batı İran'dan Güney Anadolu'ya ve oradan da güneye doğru Levant’ın doğu kıyısı boyunca Sina çölüne uzanan hilal şeklindeki verimli topraklara atıfta bulunmaktaydı (Görsel 1). Ayrıca bereketli oluşu da ilk zamanlardan beri olağanüstü çeşitlilikte tarımsal ürünü yetiştirebilme salahiyetinden kaynaklanıyordu. Çünkü insanlar yeni evcilleştirilmiş bitkileri mahsul olarak yetiştirmek için doğal bitki örtüsünü yerleşik çiftçiliğin ilk ortaya çıktığı yerlerde ehlileştirmeye başlamışlardı, yani Bereketli Hilal’de. Bunun sonucunda da Sümer gibi erken dönem uygarlıkları gelişmişti. Öte yandan Hilal ibaresi de şüphesiz kuşbakışı coğrafi şekliyle ilgiliydi. Bu ise bereketli oluşuna nazaran oldukça modern bir kavramdır. Nitekim antik çağda "Bereketli Hilal" tabiri elbette bilinmiyordu. Hiçbir eski kral "Bereketli Hilal"i yönettiğini iddia etmemişti ve bunu düşünemezdi bile. Çünkü 'hilal' metaforunu anlamak için uzaydan bir görüntü ya da modern bir harita gerekirdi. Coğrafi karakteriyle sınırları tahmin edilemezdi ve bu şekilde olduğu düşünülen makro bölge jeomorfolojik olarak tekdüze olmaktan da oldukça uzaktı. Nitekim bölge; dağ yaylalarını, deniz kıyılarını, nehir vadilerini, alüvyal ovaları, vahaları, bozkırları, yağmurla beslenip tarım yapma imkânı sunan alanları ve ayrıca sulama gerektiren kurak bölgeleri kapsıyordu. Kısacası Bereketli Hilal’in sınırlarını tarım ve onun bir sonucu olarak yeni palazlanan medeni hayat belirliyordu.

Pleistosen avcı-toplayıcılarının ve Epipaleolitik yarı yerleşik avcı-toplayıcıların iskelet ve kültürel kalıntılarını barındıran birçok alana sahip olmanın yanı sıra Bereketli Hilal, en çok tarımın kökenleriyle ilgili yerleriyle ünlüdür. Ürdün ve Fırat nehrinin üst kısmı etrafındaki batı bölgesi, MÖ 9.000 yıllarına tarihlenmekte olup bilinen ilk Neolitik tarım yerleşimlerine ev sahipliği yapmaktadır. İlaveten bölge Göbekli Tepe, Chogha Golan ve Jericho gibi çok eski yerleri de içerir. Mezopotamya'nın yanı sıra bu bölge, sonraki Tunç Çağı'nda erken dönem karmaşık toplumların ortaya çıkmasına da tanık oldu. Ayrıca bölgeden yazma ve hiyerarşik devlet düzeyinde toplumların oluşumu için erken döneme ait bulgular da var. Burası yaklaşık 4.500 yıl önce ilk kütüphanelerin ortaya çıktığı bir bölgedir. Bilinen en eski kütüphaneler, her ikisi de MÖ 2500'den kalma olan Nippur (Sümer'de) ve Ebla'da (Suriye'de) bulunur. Hem Dicle hem de Fırat, günümüz Türkiye'sinin Toros Dağları'nda başlar. Tunç Çağı'ndan bu yana, bölgenin doğal verimliliği, tarımsal üretiminin çoğunun bağlı olmaya devam ettiği sulama çalışmalarıyla büyük ölçüde genişletilmiştir.

Tarihe seyir getiren ve kendi seyri de gün geçtikçe değişerek eski önemini yitirse de maziye ışık tutmakla günden güne önemini daha iyi kavradığımız bölge bugün dahi esrarları keşfedilmeyi bekleyen bir durumdadır.

KAYNAKÇA

James Henry Breasted, Outlines of European History, The Conquest
Revue européenne d'histoire, 1993, çeşitli yazarlar
Historische Zeitschrift, 1859, çeşitli yazarlar
Thomas Scheffler, Fertile Crescent’, ‘Orient’, ‘Middle East’: The Changing Mental
Maps of Southwest Asia, 2014
N. Elias, Über den Prozess der Zivilisation, Frankfurt 1978
Das Problem des Fortschrittes-Heute, Darmstadt 1969.
L. Baier, “Aus der Enzyklopädie der menschlichen Dummheit”, Der Traum der Vernunft Vom Elend der Aufklärung, Darmstadt 1985
H. G. Gadamer, Wahrheit und Methode, Tübingen 1986
R. Williams, “Culture and Civilization”, The Encyclopedia of Philosophy, New York, 1995
Ronald Wright, A Short History Anthropological, London, 2004
Joseph Llobera, An Invitation to Anthropology, Berghahn Books, Bermingham, 2003
Tylor, Edward, Primitive Culture, cilt I, sy. 1, 1873, John Murray Albemarle Street, Londra

Sami İnci

Öğrenci