Toi, celle qui s'est enveloppé avec le vide
Sen, kendini boşluğa bürüyen
Bizim bir ülkümüz vardır, bilirsin
Hayatta olmak, ama dünyada değil
Bir parmak bal çalıp damağımıza
Bir kovanlık keyfi çatmak
Yaşamla hayat arasındaki fark kadar derinizdir
Dünyaya ise diş bilemiş
Toi! celle qui se sent seul
Sen, kendini yalnız hisseden
Bizim bir bayrağımız vardır, bilirsin
Dünya ne kadar da gerçeküstü
Ne kadar da renkli ve gürültülü
Ne kadar da kirli ve tatsız
Onu da!
Şu limana demirlenen cepler
Ve cepleri dikizleyen cepçiler
Acaba hangi dünyadan devşirme?
Annesinin ardına ağlamadığı kaç yavruya
Rahimdir bu şehir?
Bir şeyler kazanmanın tek yolu
Bazı başka şeyleri kaybetmek miymiş?
Biz, bayrağımızı kaybedebileceğimiz son şey aşkına
Göndere çekmişiz
Toi, celle qui a hâte de se faire plaisir
Sen, kendini mutlu etmeye hevesli
Bizim bir yurdumuz vardır, bilirsin
Sonra, ölümdür bizi utandıran
Ondandır başımızın öne eğikliği
Ama boynumuz diktir
Eğilecek, bir yaşamak sersemliği
Ve yurdumuzda göğsü kabarıkların omuzları üstünde
Göçüp gideceğimiz günü bekleriz
Toi, celle qui se sent sans drapeau et apatride et solitaire
Sen, kendini bayraksız, vatansız ve yalnız hisseden
Bilesin ki acıdır çenemizi sıkılaştıran
Ve günü gün ederken içimizde ıstırap
Günü kazanırken lüpten bir sevinçtir
Dişimizin kovuğunu boşaltan
Fakat görüyorum ki sen bizden uzaksın
Ölüm, değmemiş senin bir yerine
Sende ne sahici bir sevinç ne de keder
Parpazlanıp duran bir güvercindir
Sözün özü
Sen bizden değilsin